İslam’ın beş şartından biri olan hac “yönelmek, ziyaret etmek” anlamlarına gelir. Dinî ıstılahta ise imkânı olan her Müslümanın belirlenmiş zaman içerisinde Kâbe-i Muazzama’yı, Arafat, Müzdelife ve Mina’yı ziyaret etmesini ve bu mübarek mekânlarda belirli görevleri yerine getirmesini ifade eder.
Hac ibadeti; her yıl farklı milletlerden Müslümanı bir araya getiren, her türlü makam mevki ve üstünlük sıfatlarını ortadan kaldıran, müminlerin kardeşliğinin en bariz şekilde tezahür ettiği bir ibadettir.
Fahr-i Âlem Efendimiz aleyhissalatü vesselam hac ibadetiyle ilgili şunları buyurmuştur:
Umre ibadeti özetle şöyle yapılır:
(Türkiye'den giden hacıların çoğunluğu temettü haccı yaptıkları için aşağıda temettü haccının tarifi yapılmıştır.)
Hac Hakkında Sıkça Sorulan Sorular
Sağlık, mal ve yol emniyeti bakımından haccetme imkânına sahip, hür, akıl sağlığı yerinde ve büluğa ermiş her Müslümana farzdır. Borcu olmayan, aile fertlerinin her türlü ihtiyacını karşıladıktan sonra hacca gidip gelebilecek kadar malı olan ve kendisi hacdayken ailesinin geçimini temin edebilen kimselere hac ibadeti farz olur.
Kendisine hac farz olmuş bir kimse sağlık, yaşlılık vb. bir sorun sebebiyle hacca gidemeyecek durumda ise başka birisini kendi yerine hacca göndererek vekâlet yoluyla hac yaptırabilir.
Zengin olduğu halde hacca gidemeden vefat eden kimse bıraktığı maldan kendisinin yerine haccedilmesini vasiyet ederse malının üçte birinin hac masraflarını karşılamaya yeterli olup olmadığına bakılır. Eğer yeterliyse bu vasiyet yerine getirilmelidir. Eğer vefat eden kimse böyle bir vasiyette bulunmadıysa vârislerden biri kendi malından onun adına hac yapabilir. Bu durumda vefat eden kimseden hac borcunun düşmesi umulur.